Sevgisiz Bir Dünya

Sevgisiz bir dünya ne kadar kötü diyeceğim diye beklemiş olabilirsiniz (veya önceki yazıları okuduysanız beklememişsinizdir). Yo, pekala sevgisiz, aşksız bir dünya ne kadar güzel olurdu diyeceğim… Peki peki, bazı dizilere, filmlere ya da başka hikayelere gereksiz aşk hikayesi sokuşturulmasından bahsediyorum.
Ana konusu kadın erkek ilişkileri olan dizilerden bahsetmiyorum (yerli ise melodrama, yabancı ise yatılmadık kız veya oğlan bırakmayalım tadında olanlar değil). Gidip de CSI‘a aşk sokuşturmak kimin fikriydi mesela? Ya da Stargate SG-1‘a? Sanıyorum bu konuda en kötü örnek Arrow olabilir ama onu yalnızca The Flash ile kesiştiği bölümlerde izledim, her ne kadar şikayet edenleri çok duymuş olsam da.
Eminim çok daha kötü örnekler vardır ama ben en iyi bildiğim örnek CSI olsa gerek. Yahu CSI’ın olaydı “katil kim?” değil mi? Napacaksınız Sara - Grissom aşkını? Bir de acayip bir durum oluştu: önce Sara, ardından Grissom ayrılıp Sara geri gelip Grissom gelmeyince… William Petersen sağ olsun, tövbe etti dizide konuk dahi olarak görünmeye. Ciddi ciddi bunun için izleyenler varmış bu diziyi.
Hani Stargate SG-1‘da o kadar konu yapmadılar. O da biraz eğreti kaldı. Madem yaptınız, bir sonuca ulaştırın.
Bizde derseniz… Valla yerli dizilerde ana konusu aşk olmayan dizi bulmak zor olduğu için biraz zor. Yedi Numara derim. Evet pekala Haydar – Armağan aşkından bahsediyorum. Çok şaşırmıştım YouTube yorumlarında bu gereksiz yere “imkansız aşk” olarak önümüze sunulan (imkansız aşkı kimseden öğrenecek değilim) aşkı bu kadar beğenenlerin olduğunu görünce. Yahu birbirinizi seviyorsunuz işte. Engel ne tam olarak? Hele ki dizi final yapıp yoğun istek üzerine geri döndüktün sonra sanki finalden önce aşkı ilan etmemişler gibi garip garip hareketler.
Veya Fatoş – Tanrıverdi aşkı da olabilir aslında Avrupa Yakasi‘ndaki. Bu sanki biraz kasten yapılan bir şeydi. Böyle yavaş çekim yapıp arkaya “Aşk Kırıntıları” filan koymuşlardı biraz. Sanki “Yav işte zaman doldurmak için yazıyorum. İdare edin” havası vardı.
Bir de anlamakta zorlandığım başka bir şey: bölümsel aşk. Dizilerde (istediğiniz Star Trek dizisi olabilir) karakterlerin bir uzun vadeli sonuçlanmayan aşkları oluyor, bir de ikide bir her limanda bir sevgili buluyorlar adeta. Bu da tabi kasten olan bir şey. Statükoyu bozup ana karakterleri bir araya getirmek istemiyorlar. Ama aşk da koymak istiyorlar. Sonuç? Bir gemi dolusu mezhebi geniş.
Hani Yüzüklerin Efendisi bile bundan nasibini almış vaziyette. E hadi esas oğlana bir esas kız ayarladınız peki. Éowyn ile aşk üçgenine gerek var mıydı…? Tabi hiç kral olmadım belki kral olunca tam da böyle oluyordur.
Ama tüm zamanların en baba gereksiz aşk hikayesi dersek tabi ki Jack ve Kate aşkından bahsetmeden olmaz… Veya belki gereksiz değil de. Diziyi ele geçirip karakterlere gereksiz şeyler yaptıran. Hani tamam dizide niye aşk var demeyeceğim. Olay zaten adadakilerin özel hayatları o tamam. E hadi aşk beşgeni de yaptınız, onu da kabul edelim diyelim. Ya, Jack’in hidrojen bombasını patlatıp zamanı sıfırlamak istemesinin nedenin adaya düşerken ve de düştükten sonra ölenler değil de Kate ile ilişkilerinin yürümemiş olmasını nereye sokacağız? Biz seni; efendi adam diye, liderlik vasfı var diye sevmiştik Jack. Sen belki yüzlerce insanın hayatını aşk acısından az mı görüyorsun Jack? Biz de kendi çapımızda aşk acısı çektik. Biz de depresyon sakalı bıraktık. Ama hani benim elimde bir uçak dolusu insanın hayatını kurtarma şansı olsa, “Ya bak işte sevdiğim ama elimden kaçırdığım kızı hiç tanımamış olurum zamanı sıfırlarsam” demem. Höst ulan.
Dipnot: Sizce ben bu yazıya “Sevgisiz Bir Dünya” diye başlayıp, yarım bırakıp o arada gerçek aşkı bulmuş muyumdur?
Dipnot 2: Peki, sizce bu aşk hayal ürünü müdür? Aman ne gerçek ki zaten?