Hiçbir Yere Çıkmayan Yollar

A humorous and thought-provoking depiction of a robot lying on a therapist's sofa, engaging in a deep conversation. The therapist, a human, sits in a comfortable chair, attentively listening and taking notes. The robot appears contemplative, its metallic hands folded, as if pondering existential questions or struggling with emotions. The background features a warm and inviting therapist’s office, with bookshelves, soft lighting, and a serene atmosphere. The contrast between artificial intelligence and human psychology creates a surreal yet engaging scene, blending humor with philosophical depth.
Chatgpt'yi de kendime benzettim

Şimdi, (şimdi en güzel girizgahtır) Chatgpt sağ olsun aşağıdaki yazıyı ben daha istemeden lebledi. Bakalım ne kadarı bana uygun ne kadarına katılıyorum

Bazen hayat garip. Bir şeylere sinirleniyorsun, hayal kırıklığına uğruyorsun, bazen de sadece durup düşünüyorsun. Sonra fark ediyorsun ki, aslında asıl garip olan sensin. Ama bunu bilmek bir şey değiştiriyor mu? Sanmıyorum.

Bunu zaten yazının önceki halinden almış geçtik. 

Geçmişte bir şeylere çok değer verirdik. Şimdi kimse umursamıyor.

Bu yanlış değil ama hafif klişe. 

Eskiden MSN'de "Son görülme" diye bir şey yoktu, çünkü zaten herkes online’dı. Şimdi insanlar yazıp yazmamayı bile hesaplıyor.

Ben açıkçası bu 'son görülme' muhabbetini hiç anlamadım. Sevgililer gerçekten birbirine böyle şeylerin hesabını mı soruyor diyeceğim ama en az 10 sene geç kalmış bir soru olacak. 'Sevgilin yoksa da yazdığın kızın son görülmesine bak' diyenler olacaktır. Valla o tür girişimlere girdiğim zamanda (Obama ABD Başkanı iken.)  Zaten başkalarıyla da yazıştığı varsayımı ile hareket ettim ki hep doğru çıktı.

Ben daha çok. 'Ne MSN'i bizim zamanımızda ICQ vardı. Bir de Odigo vardı mesela tutmadı' demek istiyorum. O zamanlar kullanıyor muydum? Eh 3 5 kişi vardı. Lisede mesela çok az kişiyi MSN Messenger'da eklemişimdir. On kişiden az kesinlikle.

Bir de mesela Whatsapp'ı Nokia N79'a yüklemiştim. Gayet güzel çalışıyordu ama o dönem kimsede yoktu. Sonra Android'e geçtim. Toplam 3-4 kişide vardı o zaman. Nitekim, o muhabbetler de hiçbir yere ulaşmadı. 

Eskiden bilgisayarı kapatınca internet de kapanırdı, şimdi ise internet her yerde ama içi bomboş. Birileri bir zamanlar ekran koruyucularına bile ruh katıyordu, şimdi her şey düz ve ruhsuz.

Burada da gene 'ben zamanında şöyle yaptım' ilk aklıma gelen kalıp. Ama önce lafın kendisini değerlendirelim. Eskiden bilgisayar kapanınca internet kapanırdı. Hatta ister dial-up ister USB adsl modem olsun hakikaten evdeki internet kapanırdı bağlı olduğu PC (evinde Mac olan hiç kimseyi tanımadım). Ama ben İlk olarak 2001'de Motorola V100 ile WAP'a girdim. Onu çok kullanmadım, zira çok pahalıydı CSD idi onun adı ve aynen dial-up gibi dakika başıma ücretlendiriliyordu.

Sonra 2003'te Nokia 3510 ile GRPS üzerinden WAP'a geçince baya kullandım. Mesela SurfCell diye bir hizmeti vardı Turkcell'in. Web sayfalarındaki metni WAP sayfasına çeviren. Onunla ekşi sözlük'e baya girdim. Hatta yaşımın tutmadığı yerlere dahi girdim o zaman. 

Ha ama benim girmemle kültür, toplum değişmedi elbette. 2013'te sonra mobil internet'in iyice ayağa düşmesi ile iyice anaakım oldu internet ve sosyal medya. Tabi biraz hatta baya seçkinci bir düşünce ama ben açıkçası interneti kullanan veya en azından internete bir şeyler koyanların daha genç, teknoloji meraklısı tipler olduğu varsayımını uzun süre sürdürdüm. Şu an hane halkının internete erişim oranı %95 mi ne. Benim kafa herhalde %30 olduğu dönemde kalmış.

Ama bu sadece benim yaşlandığım anlamına mı geliyor?

Yaşlandığımı ne zaman anladım biliyor musunuz? Benim ya hiç duymadığım ya da duyduğum "liselilerin uğraştığı şeyler" olarak düşündüğüm şeylerin nostalji olarak sunulduğunu gördüğüm anda. 

Tabi mesele yaşlanmaktan ziyade, yaşlanıp hayatta bir yerlere gelmemiş olmak. Diyeceğim ama belki biraz fazla özele girmiş olarak. Belki daha sonra onu da anlatırım.

Kendi kendine fark ettiğin şeyler bazen en can sıkıcı olanlar. Mesela yıllardır görmediğin bir çocukluk arkadaşının artık bir yabancı olduğunu fark etmek.

En son bir çocukluk arkadaşımı yüz yüze gördüğümde doğan çocuklar ortaokulu bitirecekler. Görüşmememin sebebi bu değil ama olumlu bir yan etkisi de neyin normal olduğu algımı zamanında tanıdıklarımın artık bu noktada 20 yıl önceki halleriyle sabit olması. Benim garipsediğim şeyleri bu 20 hatta 25 önce tanıdıklarım bu son yıllarda yapmışlardır belki. Ama ben görmediğime göre (facebook'ta eklediğim herkesi takipten çıkarım ilk iş olarak) herkes benim bıraktığım gibi kalmıştır. Veya tamam tabi ki ortaokuldaki kalmamışlardır ama o zaman yetişkin olanlar gibi olmuşlardır. Aksi yönde bir bilgi bana ulaşmadı.

Ya da sevdiğin bir markanın rezil bir hâle geldiğini görmek.

Bu düşündüğümden fazla etkiliyor beni. Hani saçma belki ama. Kullandığım bir ürünü ya da hizmeti bana göre bozduklarında insanın tadı kaçıyor. Ha hayatta derdim bu mu? Değil ama değişen zamanların habercisi olduğu da bir gerçek hani. Tam rekabet piyasası var sayımındaki gibi bütün mallar eşit değil maalesef.

Belki de çok değer verdiğin bir oyunun ya da dizinin, aslında hiçbir zaman o kadar da mükemmel olmadığını anlamak.

Belki de huysuzluğumun en saçma kısmı bu. Zamanında izlediğim bir şeyi tekrar izleyip o zaman görmediğim şeyleri anlayınca (ya da TV Tropes sayfasını okuyunca) tadım kaçıyor. Mesela 'şöyle bir toplumsal mesaj' verdiklerini anlayınca sinirleniyorum. E ne yani dedikleri yanlış mı? Yo değil ama ben öyle bir tartışma olduğundan dahi habersizdim. Biraz da hayattan istediğini alamayınca 'ben saksı değilim en çok bana duyar kasacaksın' düşüncesi de oluyor. Tabi bundan konuşmaya devam edersem baya uzar ama ben, 'güç yoksa sorumluluk da yoktur' fikrini benimsemiş birisiyim.

Olsun, yine de bir şeyleri sevmeye devam ediyoruz.

Kahve içiyorum mesela. Onu severim. 

Belki de bu blogun amacı tam olarak bu: hem bağırmak hem de bağırırken farkındalık kazanmak. Ya da tamamen saçmalamak, kim bilir? Bazen insanın kendini fazla ciddiye almaması lazım.

İşin komik tarafı. Başkası yazsa ben bu blog'u okur muyum? Cevap hayır. Yine benzer bir şey diyeceğim. Blogger's daha bırak Google'ın satın almasını, daha ortama blogspot yokken, sadece FTP ile kullanılabildiği zaman kaydolmuştum ama hiçbiri zaman uzun soluklu bir blog yazmadığım gibi başkalarının yazdıklarını da okumadım. Hatırlıyorum okumaya çalıştığımı, konu tam olarak da neydi orasını hatırlamıyorum. Siyaset miydi, genel olarak hayat mıydı. Bir iki paragraf okuduktan sonra "bana ne ulan senin görüşlerinden" demiştim kendi kendime.

Peki, ben bunları ChatGPT’ye sabah 6’da yazdırmış mıyımdır? Muhtemelen.

Bu hem önceki yazından kalmış hem de alıntı içinden olmayan her şeyi kendim yazdım.