Bu Menüleri Kimler Yiyor?

A humorous depiction of the 'Hobby Police': - A fictional police officer wearing a uniform labeled 'Hobby Police'. - The officer is sternly inspecting someone’s bookshelf, gaming setup, or hobby collection with a notepad, taking notes like a strict inspector. - The suspect looks nervous, sweating, as if they are about to fail an absurd hobby purity test. - The officer’s badge has something ridiculous written on it, like 'Certified Gatekeeper' or 'Fun Regulator'. - A comically oversized checklist titled 'Real Gamer Criteria' or 'Proper Hobby Enthusiast' with absurd requirements like 'Owns every expansion pack' or 'Can recite lore from memory'. - The whole scene is exaggerated and silly, as if the 'Hobby Police' take their job way too seriously.
Hobi Polisi Görev Başında

Hani daha önceki ilk üç yazıyı okuyup da hak veren olmuşsa bile eminim bu yazıyı okuyunca ya bilerek yanlış şeyler yazıp da tepki toplamaya çalıştığımı veya en azından yalan söylediğimi düşünenler olacaktır. Böyle bir düşüncem gerçekten yok. İnanın hiçbir zaman internette tepki çekmek için inanmadığım bir şey yazmadım. Peki bu kadar hassas olan konu ne. Konu çeşitli fastfood lokantalarının online menülerinde artık yıllardır gözüme çarpan ‘oyuncu’ menüleri. Bu menüleri kimler yiyor?

Ben 1998 yılında ilk bilgisayarımı edindiğimde okuldakiler bana sanki hayatta olabilecek en acayip şeymiş bilgisayarla ilgilenmek gibi hissettirdiler. Bilhassa sıra arkadaşım olan kız. Onun da evde bilgisayar olduğu halde hiç ilgilenmiyordu. Hatta, konumuz hiç o değil ama benim ‘girl gamer’ olgusunu garipsememin sebebi de 1998-1999’a dayanır. Hani keşke olsaydı ilgi alanlarımızın ortak bir noktası.

“E canım biz senin o dediğin zamanda daha portakalda vitamindik” diyen zoomer arkadaşlar olacaktır. İlkokulu geçelim, ortaokulu (ki ilköğretim ikinci kademe idi ya bizim zamanımızda her neyse) geçelim, liseyi de geçelim üniversiteye gelelim. Üniversitede toplam bilgisayar oyunu oynayan tanıştığım insan sayısı rakamla 1, sayıyla bir. Hatta o da enteresan bir şekilde okulda ilk tanıştığım kişidir. Ondan sonra çeşit çeşit mühendislik okuyanlarla tanıştım, kendi evi arabasıyla olanla tanıştım, KYK’da kalanla tanıştım hiçbiri bilgisayar oyunlarıyla ilgili değildi. Hani bunu yabancıya okutsan “konsol oyunu oynuyordur” diyenler olacaktır. Ama Microsoft’un bize ancak 2011’in sonunda bahşettiği Xbox 360’ı duyan olduğundan da şüpheliyim.

Bir keresinde üniversitede bir kız bana The Sims oynamaktan hoşlandığından bahsetmişti. Neden konuyu oraya getirdiysem. Her neyse, ama sene 2011 idi ve iki sene önce çıkmış olan The Sims 3’ten habersizdi ve halen The Sims 2 oynuyormuş. Oysa ben 2010’da bırak korsanı morsanı Teknosa’da The Sims 3 Collector’s Edition gördüğümü hatırlıyorum. Keşke alsaymışım.

Burada mesela elbette tek tek insanlara ‘neden benim sevdiğim şeyleri sevmiyorlar’ demek değil. Neden ‘böyle bir şey varsa bana denk gelmiyor’ demek. Göğe bağırma insanlara değil kendi şansına belki de kendisiyle aynı kafada olan ya da en azından benzer zevklere sahip insanları bulamayacak iletişim eksikliğinden dertli olmaya bir bağırma. Yoksa ben hobi polisi değilim. Ama kırk binden fazla öğrencinin olduğu üniversitede, toplam cirosu sinema ve müzik sektörlerinin cirosundan daha fazla olan bir sektörün ürünleriyle ilgilenen toplam bir kişiyle tanışıyorsam beş buçuk senede, izin verin de biraz yakınayım.